Anasayfa    Özgeçmiş    Yazılar    Fotoğraflar    Yorumlar    Duyurular    İletişim      

TEK TANRILI DİNLERİN KUTSAL ÜLKESİ İSRAİL

   TEK TANRILI DİNLERİN KUTSAL ÜLKESİ İSRAİL



TEK TANRILI DİNLERİN KUTSAL ÜLKESİ İSRAİL

Uzun süreden sonra ilk defa bir grupla seyahata çıkıyorum. Ayakizleri’nin düzenlediği İsrail gezisi. Gezinin sonunda “iyi ki grupla gitmişim” dedim. Bu görüşe varmamda grubun üyeleri ve daha da önemlisi rehberimiz Ruth Behar’ın katkısı büyüktü. Ruth liseyi İstanbul’da bitirmiş ve daha sonra İsrail’e yerleşmiş. Mesleğinde çok iyi, Türkçesi mükemmel bir rehber olarak geziyi çok anlamlı ve keyifli hale getirdi.
İsrail’in 8 milyon nüfusunun 6 milyonu Yahudi , 2 milyonu Arap (%20 Hıristiyan ve%80 Müslüman). Para birimi şekel. 1 dolar 3.8 şekel.
İsrail’e giriş ve çıkışta çok fazla soru sorulup insanların taciz edildiği konusunda epey uyarılmıştım ama grupla olduğumuz için mi, yoksa artık turistlere alıştıkları için mi ülkeye rahatça girdik ve çıktık. Bazı Arap ülkeleri problem çıkardığı için, Küba gibi onlar da giriş ve çıkışı pasaporta basmıyor, elinize bir kağıt veriyorlar.


Kudüs gece otelimizden

Otobüse binerek Telaviv’den Kudüs’e oradan da Bethlehem’e -Türkçesi Beytüllahim’e- doğru yola çıktık. Kudüsü uzaktan beyaz bir şehir gibi görünüyorsunuz . İngilizler başka renk bina yapmayı yasakladıkları için bu kadar güzel bir görüntü ortaya çıkmış. “Yasaklamak yasaktır“ genel sloganımdır ama arada bir de faydalı oluyor sanki.)) Yol boyu yeşillikler içinden geçerek özerk Filistin bölgesi olan, etrafı duvarlarla çevrili, giriş çıkışı İsrailli askerlerce kontrol edilen 25 bin kişinin yaşadığı , %60’nın Müslüman olduğu Filistin topraklarına vardık. Arapça ’’Etin Evi” İbranice “ekmeğin evi” anlamına gelen Beytüllahim’de İsa’nın doğduğuna inanılıyor.
Tatil olduğu için etraf çok kalabalık. Başı kapalı müslümanlar, noel ağacının dibinde fotoğraf çektiren hristiyanlar, ellerinde küçük bavulları ile Şabatı kutlamak için akrabalarına giden yahudiler kalabalığın bileşenleri.
Nativity (doğuş) Kilisesi Hristiyanlar için çok önemli. İsa’nın doğduğu yeri gösteren alana ilk defa Kostantin’in annesi İrene tarafından 333 yılında bir kilise yapılıyor. Ancak çeşitli sebeplerle pek çok defa restore ediliyor ya da yeniden yapılıyor. Son durumu ilginç. Ana bina Ortodokslara ait. Bitişiğinde Katoliklerin mekanı var. Süryanilere ve başka dinsel gruplara ait şapeller var. Kilisenin içinde İsa’nın doğduğu yeri gösteren bölümde 14 lamba değişik Hristiyan kiliselerini temsil ediyor. Kilisenin karşısında ise Hz. Ömer Camii yükseliyor.
Tevratta Hz Davut’un buralı olduğunu ve burada İsrail kralı olarak tanındığını yazıyor. İsrail’in en çarpıcı yanı, üç tek tanrılı dinler için her yerin bir çeşit kutsallığı olması ve hepsinin içiçe bu topraklarda doğmuş veya yaşamış olması.



NATİVİTY KİLİSESİ

Hz Davut İsrail krallığının 3. Hükümdarı MÖ 1000 yıllarında yaşamış Kudüs’ü kurmuş, Zebur kitabı tanrıdan ona gelmiş ve 3 m boyundaki Golyat’ı sapanıyla attığı bir taşla öldürerek krallığı hak etmiştir. Sesinin çok güzel olduğu söylendiği için “davudi ses” tabiri onun adından gelmiş.
Yahudilikte en önemli 10 emirden başka ne yapılıp ne yapılmayacağına dair 613 talimat varmış ve “hasidik” denen koyu dindarlar bunları yaparak , çalışmayıp tamamen dini konularda ilgileniyorlarmış. Sakalları,lüle saçları, şapkaları ve özel kıyafetleriyle onları hemen tanıyabiliyorsunuz. Bellerinden sarkan ipler 10 emri unutmamaları için.Hasidikler siyonist değil , İsrail hükümetini tanımıyorlar ve müslümanlarla yahudilerin birlikte yaşayabileceğini savunuyorlar.
http://tr.wikipedia.org/wiki/613_Mitsvot
Tevratta ileride bir mesih geleceği yazıyor. Yahudiler kabul etmese de İsa mesih olarak ortaya çıkıyor. Nazaretli fakir bir ailenin çocuğu. O sırada bu topraklarda kötü kral Herod var. Herod İsrail’e kral olarak yollanmış bir Romalı. Hz. Musa’nın doğuşunda olduğu gibi Hz. İsa için de kahinler doğacak çocuğun kralı devireceğini söyledikleri için Meryem ve Yusuf İsa’yı alıp Mısır’a kaçıyorlar
Hz.İsa otuz yaşına bastığı sıralarda hayatında önemli bir değişiklik oluyor. Öteki insanlara benzemediğini Kana’da yapılan bir ziyafette, ilk defa tabiat üstü kudretini etrafındakilere gösteriyor. Ev sahibinin depolarında şarap tükendiği bir sırada evdeki suları şarap yaparak onu sıkıntıdan kurtarıyor. Bundan sonra İsa’nın ölüleri diriltmek, körleri, hastaları iyileştirmek, su üzerinde yürümek vb pek çok mucizesi yazılır.


İSA'YI TEMSİL EDEN ADAM

İsa 30 yaşlarında bir eşekle Kudüs’e gelir . Yozlaşmanın ve fakirliğin yaygın olduğu o dönemde bir mesihin çıkması çok normal. Çeşitli yerlerde konuşmalar yapar. 12 havarisiyle yediği yemekteki havarilerinden Yudas onu ele verir. Ve zeytin dağından Zion tepesine kadar daha sonra gerileceği çarmıhı sırtında taşır. Gittiği yol çile yolu ya da “via dolorosa” olarak anılıyor.
Beytüllahim’den çıkıp Kudüs’e geliyoruz. 800 bin kişinin yaşadığı Kudüs’ün eski şehri, surların içinde çok küçük bir alan. Ermeni, Yahudi, Müslüman ve Hristiyan mahalleleri var. Kanuni Süleyman’ın yaptırdığı Zion kapısından girip Ermeni mahallesinin yanından Yahudi mahallesine giriyoruz. Cuma olduğu için her yer kalabalık. Kalabalıkla ağlama duvarına gidiyoruz. Üzerimiz aranarak girdiğimiz alan Hz Süleyman’ın tapınağından kalan şimdiki ağlama duvarı. Duvar ikiye ayrılmış. Bir tarafta kadınlar , bir tarafta erkekler. Yılbaşı tatilinden dolayı çok sayıda turist var. Gençler, özellikle kadınlar kısmında şarkı –dua söyleyip dans ediyorlar. Dindarlar bu durumu pek sevmedikleri için daha erken gidip ibadetlerini yapıyorlar.
Ağlama duvarının hemen tepesinde gri kubbesi ile Mescidi Aksa ve de yaldızlı kubbesi ile Kubbet-ül Sahra parlıyor.. Bir de meydanda günün belli saatlerinde açılan , gayri müslümlerin Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek için girdikleri ahşap bir merdiven.



AĞLAMA DUVARI

Cuma günleri güneşin batmasıyla başlayan şabat cumartesi güneşin batıp venüs yıldızının çıkmasıyla sona eriyor. Cuma yarım gün . Tanrının evreni altı günde yaratıp yedinci gün dinlendiğine inanan Yahudiler de Cumartesi günü hiçbir şey yapmadan geçiriyorlar. O akşam aile ve dinle meşgul olacaksın. Hiçbir iş yapmayacaksın. Hatta köleni, hayvanını bile çalıştırmayacaksın. Çok dindarlar belli bir kmden fazla yürümüyorlar, elektrik düğmesi dahil hiçbir aleti çalıştırmıyorlar. Otellerde her katta duran şabat asansörleri var. İlk gece otelde şabat şölen yemeği vardı. Ancak etle sütü birlikte yemedikleri için sabah kahvaltısında sosis ve benzeri ürünler yerine balık oluyor. Çeşitli gruplar yemekte şarkılar söyleyip şarap içiyorlardı. Bazıları da yemekten sonra ayrı odalarda toplanıp dualarını şarkıyla okuyorlardı.
27 Aralık
Sabah erkenden Zeytin dağına gidiyoruz. -Falih Rıfkı Atay’ın Zeytin Dağı isimli kitabı var-. Buradan bütün haşmetiyle Kudüs’ü, surları, Yahudi ve Müslüman mezarlığını , altın kapıyı – Yahudiler mesihin bu kapıdan gireceğine inandığından bunu engellemek için Müslüman mezarlığı bu kapının önüne konmuş- görebiliyorsunuz. Eşekle gezen beyazlı bir ihtiyar da İsa’yı canlandırıyor.
Aşağıda görülen Yahudi mezarlığı da pek çok Yahudinin gömülmek istediği kutsal bir mekan. Mesih geldiğinde hem bu mezarlıktaki ölüleri hem de yaşayanları kurtaracağına inanılıyor. Mezarların üzerine taşlar koymuşlar . Yeni mezarların toprakları uçmasın diye konan taşlar gibi eski bir geleneğin devamı.


ŞAM KAPISI
Zeytin dağından aşağıya yürüyerek İsa’nın son yemekten sonra uyuduğu zeytin ağacının yanında inşa edilen Gethsemane kilisesine gidiyoruz. Otobüsle gittiğimiz Şam kapısının önünden geçen Süleyman caddesinin karşısı Filistinlilerin yaşadığı bölge. Orada bütün dükkanların levhaları Arapça . Şam kapısının giriş bölgesi de Filistinlilere ait. Bölgeler sanki cetvelle çizilmiş gibi birbirinden ayrılmış. Eğer Müslümanlar evlerini Yahudiye satarsa öldürülme ihtimali varmış. Yahudiler de evlerini Filistinlilere satmıyorlar, Filistin bölgesindeki yahudi evlerinin etrafı tel örgüler ve kameralarla korunuyor. Bugün Cumartesi yani şabat olduğu için Yahudiler sinagoga gidiyor ancak Filistinlilerin oturduğu bölgeden korumalarla geçen bir aile bile gördük. Kapıların üzeri Filistin bayrağı renkleri ile boyanmış,kadınların başı örtülü. Filistinlilerin bazıları Hristiyan , çoğu Müslüman, Bu mahallede sık sık silahlı İsrail askerlerine rastlanıyor.
Bugün mescidi Aksa’ya gideceğimiz için başımıza örtü almamız ve etek giymemiz söylendi. Ben de belden sarmalı bir etek giydim. Biz içeri girerken rehber Müslüman olduğumuzu söyledi ve kendisi dışarıda bekledi. Kapıdaki görevlilerden ilk azarımı başörtüsü boynumu iyi kapatmadığı için işittim. İkincisini de yürürken eteğim hafifçe açıldığı ve bacağımın ucu gözüktüğü için oralarda dolaşan din polisi olan adamdan iyi bir zılgıt yedim. Sanırım Yahudilere olan öfkelerini ziyaretçilerden çıkarıyorlardı.

MESCİDİ AKSA İÇİ

Mescidi Aksa ve Kutbetüs Sahra Kudüs şehrinin ortasında Süleyman mabedinin üzerine kurulu. Mescidi Aksa Hz. Ömer tarafından 638 tarihinde yapılmış ve Küdus Müslümanların ilk kıblesi olmuş, daha sonra Mekke’ye dönmüş. Gümüş kubbeli cami her yerden görünüyor. Ama esas gösterişli olan altın kaplama kubbesi ile Kutbetüs Sahra .
Kutbetüs Sahra Hz. Muhammed’in göğe yükseldiği yer olarak biliniyor ve oradaki kayanın havada durduğuna inanılıyor, altıgen yapı altın kubbesiyle Kudüs’ü süslüyor. Müslümanlar tarafından kontrol edilen bu bölge hafta tatili olduğu için çok kalabalıktı. Kutbetüs Sahra’da dua eden, namaz kılan kadınlar vardı. Mescidi Aksa’nın çok ufak bir bölümü kadınlara ayrılmıştı, yanlışlıkla erkekler tarafına yürüyünce yine bir azar işittik.
Buradan çıktıktan sonra önce meşhur humuscu Şükrü’ de karnımızı doyurup ,İsa’nın çile yolunu takip ederek çarmıha gerildiği Proterus tepesinde Golgotha – Arapça Eza- bölgesine çıkıyoruz. Via Doloroso denilen bu yol İsa’nın hüküm giyip haç sırtında haça çakılacağa yere kadar yürüdüğü yol. 14 istasyondan oluşuyor. Her istasyonda ya bir kilise ya bir şapel var. Örneğin tepeye çıkarken üç kere düşüyor ,annesini gördüğü yer,Veronica’nın terini ve kanını silip mendile görüntüsünün geçtiği yerler hep birer istasyon. Tepedeki kilisede İsa’nın mezarı ve 6 değişik Hristiyan kilisesinin yerleri var . Hz Ömer buraya gelip namaz kılınca kimileri “yıkalım burayı cami yapalım” deseler de Hz Ömer kilisenin karşısına küçük bir cami yaptırmakla yetiniyor.


MÜSLÜMAN KADINLAR

Büyük ve güzel arkeoloji müzesini gezdikten sonra otelde yemek yiyip Yafa kapısının ve Davud kulesindeki İsrail tarihinin anlatıldığı ışık gösterisini izlemeye gidiyoruz.
Daha sonra Şabat bittiği için Kudüs’ün gece hayatını görmeye merkeze gidiyoruz. Sokaklar dolaşan insanlar, barlar gençlerle dolu ;canlı bir gece hayatı var. Yılbaşı olduğu için de ortalıkta pekçok genç turist dolaşıyor.

Sabah erkenden Soykırım Müzesi’ne gidiyoruz. Müzenin ilginç bir mimarisi var ve çok kalabalık. Filmlerden bütün detayları bildiğimiz soykırım hikayesini rehberimiz biraz fazla detaylı olarak anlatıyor. Etkileyici,üzücü bir müze. Özellikle gençler ilgiyle izliyorlar . Muhtemelen onlar için orada gördükleri pek çok şey yeni. Bahçesinde müzeye destek veren kişiler adına dikilen ağaçları, bağışla yapılmış binaları,heykelleri görmek mümkün. Yurt dışıdaki Yahudilerin ellerinden geldiğince İsrail’e destek oldukları anlaşılıyor.
Yahudi mahallesinin altında tarihi kalıntılar ve çok şık dükkanlar var. Laik ve din okulları var. Bir okulun önünden geçerken kapıda cezalı çocukları gördük. Ağlama duvarının arkasındaki ziyarete açık uzun koridora çok sıra olduğu için sadece kadınlara müsade ettiler.
Daha sonra Ermeni mahallesine gezdik. Manastırın ziyaret saatini kaçırdığımız için ancak daracık, parke taşlı ara sokaklarda keyifle gezindik.
Küdüs’te bütün evler ve daracık sokaklar beyaz taşlarla döşeli ;büyülü bir havası var.


BEYAZ ŞEHİR KÜDÜS ARA SOKAKLAR

LUT GÖLÜ VE BATI ŞERİA
Kuzeye doğru yola çıkıyoruz. İsrail’in ortasında boydan boya bir dağ sırası var. Dağ sırasının doğusu Batı Şeria . Meşhur duvar da bu sınırda. Duvarın tam nerede olduğunu anlamakta çok zorlandım. Batı Şeria ile eski Filistin topraklarını ayırıyormuş ancak her yerde zaten İsrail askerleri var. İsrailde erkekler üç yıl,kadınlar iki yıl mecburi askerlik hizmeti yapıyorlar. Bu bölgede esas olarak Filistinler yaşıyor ancak İsrail bu bölgeye apartmanlar inşa edip yerleşimciler denen 350 bin Yahudiyi buraya yerleştirmiş. Filistinliler haklı olarak bu konuya itiraz ediyorlar. İsrail hükümeti laik olmayan din temelli bir ülke. 1974 yılından sonra sağcı hükümetler işbaşına geçiyor ve pekçok anti demokratik kanunu geçiriyorlar.
Gezi boyunca tam neresi Filistin, neresi İsrail anlamakta çok zorlandım. Hala da tam anlamadım. İlk önceleri trafik levhalarının arapça,ibranice ve ingilizce olması bizde kürtçenin tabu olmasından dolayı bana çok demokratik gibi gelmişti. Nüfüsun çoğunun Filistinli olduğu bölgelerin özerk olduğu söylendi. Ancak bunlar öbek öbek, etrafları İsrail toprakları olduğu için giriş çıkışlar İsrail askerleri tarafından kontrol ediliyor. 1967 savaşından sonra sınır Ürdün nehriyle çizilmiş. Deniz yüzeyinden 420 m aşağıda olan ölü deniz ya da Lut gölünün yarısı Ürdün’e ait yarısı İsrail’e.
İlginç yeryüzü şekilleri, çölün ortasında hurma bahçeleri ve çöl görüntüleri ile Lut gölünün etrafından tarihi Masada kentine gidiyoruz.


KRAL HEROD'UN SARAYI MASADA

400m yükseklikte kral Herod’un yaptırdığı büyük bir saray, hamamları, sarnıçları olan bir yerleşim yeri. Herod’dan sonra buraya Romalılara karşı direnen Yahudi bir grup yerleşiyor. Üç yıl gibi uzun bir kuşatma sonrası yenileceklerini anlayan grup Romalıların eline geçmektense ölmeyi tercih ediyorlar. İntahar dince yasak olduğu için her aile reisi “en az acılı ölüm budur” diyerek kendi ailesini öldürüyor. On adam diğerlerini ,onun içinden birisi de diğer dokuz adamı ve kendini öldürüyor. Bu direniş Yahudiler için çok önemli. Masada’ya isterseniz telefrerikle çıkıyorsunuz ,gençler ise yürüyorlar.
Özellikle turistler çocuklarına burada bar mitzvah töreni yapıyorlar. Erkek çocuklar 13 yaşına basınca tevratı okuyarak yapılan bu törenle ergenliğe adım atıyorlar ve artık kendi günahlarından kendileri sorumlu oluyorlar .Kızlar ise 12 yaşında bat mitzvah töreni ile ergen oluyorlar. Bu törenin hangi günler yapılacağı bile belli .Pazartesi ve Perşembe. Ancak rehberimiz burada gördüğümüz törenin dindarların kurallarına pek de uygun olmadığı söylediyse de yapanlar için bir anlam ifade ettiği kesin.


BAR MİTZVAT TÖRENİ

Buradan gittiğimiz Qumran kalıntıları da 2 bin yıl kadar önce orada yaşayan Hasidiklerin bir kolu olan Esenlerin yazdıkları ölü deniz Tevrat’ının bulunduğu bölge. 2 bin yıl sonra bulunan bu yazmaları burada yaşayan beyaz elbiseler giyip, günde 3-4 kere soğuk suda yıkarak arınan ve komün hayatı yaşan keşişler tarafından yazılmış. 1947 yılında bulunan Tevrat parçaları çok yüksek fiyatlara alıcı buluyor. İsrail’de bulunan eski parçaların bir kısmı müzeye konuyor geri kalanlar sertifikalı dükkanlarda satılıyor. Yahudiler gerçekten ticaretten anlıyorlar. Bulununan binlerce parçayı saklamak yerine satıyorlar.


LUT GÖLÜ
Oradan Lut gölüne girmeye gidiyoruz. Önce her tarafımıza mineralli çamurları sürüyoruz. Lut gölünün diğer adının ölü deniz olması, tuz oranının çok yüksek olduğundan içinde hayat yok . Sel sularıyla gelen mineralleri de katınca suyun yoğunluğu iyice artıyor ve içinde yüzmeden oturabiliyorsunuz. Gölün mineralli sularından çeşitli kremler yapılıyor. Grubun büyük bir kısmı göle giriyor. Yüzümüz, gözümüz parlıyor.
Filistin topraklarında bulunan ve 10 bin yıl önce yaşam olduğuna dair Eriha kenti 1967 de İsrail tarafından işgal ediliyor ancak sonra yönetimi filistinlilere bıraklıyor.Kentte 28 katmanlı bir höyük bulunuyor.
Galile gölünün kuzeyi Golan tepeleri deniz seviyesinden 2 bin metre yüksekte . Dürzüler, Nasturiler ve Yezidiler bu bölgede yaşıyor. Ayrıca yerleşimci denen 90 bin Yahudi ve 10 tane de Suriye köyü .
İsa’nın mucizelerinin pek çoğunun geçtiği yer burası. Magdala Mary Magdela’nın doğduğu köy. Tabgha 2 balık ve bir sepet ekmekle İsa’nın yüzlerce kişiyi beslediği yere de bir kilise yapılmış. Capernaum ise İsa’nın Aziz Peter’in annesini iyileştirdiği yerdeki kilise. Bu kilisenin yanında 2.yy dan kalma sinagogun kalıntıları bulunmuş. .Fransiskenlerin antik kalıntılar üzerine kurduğu modern bir kilisesi var.


GALİLE GÖLÜ
Galile gölü etrafındaki Kibutzlar özellikle Almanya ve Rusyadan gelen yahudiler tarafından 1909 dan itibaren kuruluyor. Biz Ein-Gev isimli 1939 da Alman yahudilerinin kurduğu kibutzu ziyaret ediyoruz. Göl kenarındaki lokantasında Golan şarabı ve balıkla yediğimiz güzel yemeğin arkasından arabayla kibutzu geziyoruz. Burada yaşam ortak. 2006’ya kadar komün sistemi şimdi tartışılıyor ve işe göre para sistemi getiriliyor. Önceleri çocukları ailelerin yanında değil bakım evlerinde tutuyorlar ama annelerin itirazları üzerine 1974 den beri çocuklar artık ailelerinin yanına veriliyor. Otel ve lokantası olan kibutzda 300 inekten yılda 3.5 milyon ton süt elde ediyorlar. . 2500 kişilik konser salonuyla festivaller düzenliyorlar.

30 Aralık
Yarılıp Yahudilere geçit veren ,İsa’nın Yahya tarafından vaftiz edildiği Ürdün nehrinin kıyısındaki Yardenit kilisesine gidiyoruz. Kilisenin içinde ve etrafındaki duvarlarda çeşitli ülkelerin bağışlarıyla yapılmış vaftizi anlatan panolar asılı. İçeride kutsal nehre girmeye gelen turistler beyaz elbise giyip suya giriyorlar. Sonra da onlara burada vaftiz olduklarına dair bir belge veriyorlar. Bizim gruba da Kutsal Kudüs’ü ziyaret ettiğimiz için bir onur belgesi verdiler.
Filistin yönetiminde olan Nazareth- Nasıra Meryem’in İsa’ya hamile olduğunu öğrendiği ve İsa’nın çocukluğunu geçirdiği şehir. Elbette burada da Meryem Ana’nın evinin üzerine yapılmış çok büyük bir kilise var. Müjde Kilisesi denen kilisenin içinde ve bahçesinde değişik ülkelerden gelen panolar var. Burada nüfusün %70 Filistinli. Ve belediye başkanı da Müslüman bir Filistinli.


NEHİRDE KUTSANAN İNSANLAR

Tekrar yüzümüz denize çeviriyoruz. Akka ve Hayfa birbirine çok yakın iki şehir ve bence ikisi de çok büyüleyici. Akka Haçlıların son durağı ; olağanüstü saraylar ve binalar yapmışlar. Sonra gelen Osmanlı bu binaları yıkmanın çok zor olduğunu düşünerek üzerilerini kapatıp kendi şehrini kurmuş. “Kasap” lakaplı Ahmet Paşa, cami yaptırmış , surları kuvvetlendirmiş ve Napolyon’a direnmiş. Kazılarla Akka’nın altındaki haçlıların şehir ortaya çıkarılmış. Tarihte yolculuk yapar gibi yeraltı şehrinde dolaşıyorsunuz. Deniz kıyısındaki kale, yelkenliler , saat kulesi ve şık lokantalarla bugüne geliyorsunuz.
Buradan Hayfa’ya geçiyoruz. Şehrin içinde arabayla dolaşıp Bahai bahçelerini tepeden gören Carmen tepesine çıkıyoruz. Bahçelerin önünde Alman Yahudilerin kurduğu şehrin görüntüsü çok güzel . Bahai bahçeleri çok geniş bir alana kurulmuş simetrik olağanüstü güzel bir park ve tapınaklarından oluşuyor.
19 yy ‘da İran’da kurulmuş , dünyanın çeşitli ülkelerinde 7 milyon takipçisi olan Bahailik bir din. Ben ana ilkelerini çok beğendim.
“Allah birdir.Tüm dinlerin temeli birdir.İnsanlık âlemi birdir.Din bilim ve akıl ile uyum içinde olmalıdır.
Irksal, dinsel, etnik taassuplar terk edilmelidir.Kadın ve erkek eşittir.Genel barış için çalışılmalıdır.
Eğitim zorunludur ve evrensel eğitim hedeflenmelidir.Serbest düşünce ile gerçek araştırılmalıdır.
Aşırı zenginlik ve yoksulluk kaldırılmalıdır.”
http://tr.wikipedia.org/wiki/Bahailik


BAHAİ BAHÇELERİ

Sezar adına kurulmuş olan Caesarea antik kentinde bizi bir sürpriz bekliyor. Gökyüzünde arka arkaya göç eden kuşlar büyüleyici görüntüleriyle bize yeni yıl hediyesi veriyorlar. Çok büyük antik bir kentin kazılarını ve yılın son gün batışını buradan izliyor ve eski yıla “güle güle” diyoruz.


ÇARŞIDAN

Gece başşehir Tel Aviv’deyiz. Otelde şabattaki gibi bile yemek ziyafeti yok. Yılbaşında önemli bir kutlama olmazmış. Bir grup şehrin merkezine giderken biz lokanta ve dükkanların bulunduğu limana iniyoruz. Bir lokantanın bir bölümü ayrılmış bir düğün törenine denk geliyoruz. Erkeklerin başlarında takkeler , kadınlar bir tarafta, erkekler diğer haham nikahı kılıyor ve şarkı gibi dualar okunuyor .
Grup gittikten sonra Çiğdem’le üç gün daha TelAviv ‘deyiz. Tel Aviv’i 60 aile “burada şehir olmaz” denilen kum tepelerinin üzerine kuruyor. Ve bugün her tarafı yeşil alanlarla dolu, sokakların kenarlarında büyük ağaçların yükseldiği yeşillikler içinde bir şehir. Yavaş yavaş çok yüksek, çok pahalı binalar yapılıyor. Bu binaları yapanlar etraflarındaki belli bir alanı renove etmek ve boşluk bırakmak zorunda.



Deniz kıyısında genellikle oteller yükseliyor. Plajlar köpekliler ,eşcinseller , kadınlar ve erkekler için farklı. Ayrıca sokakta tasmasını çıkaramadığınız köpeklere ait parklar var.
Burada Bauhouse stili ile 1930 ve 40’larda özellikle Alman mimarlar tarafından yapılmış, basit ama kullanışlı stiliyle UNESCO tarafında beyaz şehir olarak tanınmış 4000 civarında bina var. İzmir’de eskiden bu binalara benzer binalardan çok vardı. Küçük pencereli, yuvarlak balkonlu, merdiven boşluğu ışık alabilmesi için camdan olan bu binalar korumaya alınmış.
Neve Tzedek şehrin ilk kurulduğu yer, Osmanlı zamanında yapılan demiryolunun son istasyonu, Modern Sanat Müzesi, Hasan Bek Camii, Yemen ve Sarona mahalleleri , güzel lokantaların ve mağazaların bulunduğu Dizengoff caddesi görülmesi gereken yerler. Cuma günleri kurulan Dizengoff meydanındaki bit pazarı , Carmen Çarşısı ve istasyon meydanı çok eğlenceli ve keyifli. Özellikle Carmen Çarşısı ve istasyon meydanındaki el işleri büyüleyici. Buradaki sanatkarlar özel olarak kendi ürettikleri işleri satıyorlarmış. . Cumartesi açılan lokantalara koşer lisansı verilmiyor. Cuma öğleden sonra Şabat’la birlikte şehirdeki otobüsler de çalışmıyor. Ancak çok pahalı olan taksilerle bir yerden bir yere gidebiliyorsunuz. Bereket biz otelimize rahatça yürüyebiliyorduk. Aylık ortalama gelir 2000- 2500 dolar olduğu için her şey çok pahalı.


YAFA
İzmir’den arkadaşım Nuça ile buluşuyoruz. Beraber iki gün geziyoruz. O yeni geldiği için İbranice öğreniyor. Arapça gibi İbranice’de de sesli harfler yokmuş. Onun için öğrenmesi çok zormuş. Ancak o kelimeyi bilirsen anlayabiliyorsun. Nuça’nın arkadaşı Klara’da Türkiye’den ve benim okulum ACI’dan mezun. Akşamları onunla da buluşup keyifli lokantalarda yemek yiyor sohbet ediyoruz. Bir heykeltraşın üç dini temsil eden üç daireden oluşan heykeli İsrail’in sembolü gibi kabul edilmiş. Son derece sade ama anlamlı bir heykel.
Deniz kıyısındaki güzel bir yürüme yoluyla Yafa’ya ulaşıyorsunuz. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak bilinen Yafa bir liman şehri. Yafa’nın girişinde Abdülhamit iktidarının 25. Yılı için yapılmış, İsrail’deki Osmanlının inşa ettiği 7 saatten birisi var.Yafa’nın İncil’de pek çok kere adı geçiyor. Yafa bölgesinde genellikle Filistinliler yaşıyor.



Cumartesi olduğu için deniz kıyısı ve oradaki kafeler, lokantalar insanlarla dolu. Deniz kıyısından yukarı doğru çıkan restore edilmiş olan dar sokaklarda çeşitli artistlerin şık dükkanları var. Tepeye çıkınca güzel bir Tel Aviv panoraması görüyorsunuz. Ara sokaklarda kafeler, çeşitli mağazalar ve büyük bir antika, bit pazarı karışımı bir bölgesi var.
Son günümüzde yine İzmir’den arkadaşlarımız Sarper’le ve Alex’le görüşüyoruz. Şehir merkezinden biraz uzakta, bahçeler içinde villaların olduğu şık bir semtte oturuyorlar. Sitenin ortasında zaman zaman Hamas’ın attığı bombalara karşı bir sığınak var.
Ocak 2015


Fotoğraflar


[Fotoğrafı büyültmek için üzerine tıklayın.

2488


YORUMLAR

Bu yazı için henüz yorum yazılmamıştır.




© Ekim 2015, NergizOvacik.com